Avukat Adil Yaman'ın günlüğü


CMK avukatları dosya fotokopisi savunma için mutlaka çektirmeli

Posted in cmk avukatlığı sistemi,cmk müdafi tarafından cmkavukatlari Ağustos 11, 2011

CMK 150. maddesi gereğince yapılan müdafi/vekil görevlendirmelerinin temel amacının savunma hakkının ve adil yargılanma hakkının sağlanması olduğu gerçeğinden hareketle;

Görevlendirilen avukatların Adil Yargılanma Hakkı ve Avukatlık Kanunu’na uygun olarak görev yapabilmesinin ön koşulunun dava evraklarının alınması olduğunun altı çizilerek, (more…)

İstanbul Barosu CMK çalıştayı 2010

Posted in cmk avukatlığı sistemi,cmk müdafi tarafından cmkavukatlari Ağustos 7, 2011

İstanbul Barosu tarafınadan yapılan CMK çalıştayı 2010

https://avadilyaman.wordpress.com/wp-content/uploads/2011/08/cmkcalistayi2010.pdf

Avukatlık nereye götürülüyor?

Posted in cmk avukatlığı sistemi,cmk müdafi tarafından cmkavukatlari Temmuz 20, 2011

avukat

Televizyon dizileri ve filmlerdeki avukat tiplemeleri, roller ya da sahneler farklı olsa da, çoğu kez aynı görüntüyü verir: Zengin, egemen, çıkarcı ya da patron, başına ne gelirse gelsin “biri”ni çağırır, sertçe emirler verir. Olayların akışına göre de o“biri”ne sert tepkiler gösterir, bazen bağırır, “ben sana boşuna mı para veriyorum”diye çıkışır, hatta kovar. O sahnelerde, o rollerin sahipleri olan “biri”leri, “emir kulu” rolü oynar. Patronun haklarını hukuk kuralları içinde korumak yerine, hukuk dışı işlerini temizlemekle görevlidir. Onlar, avukattır. (more…)

CMK SORULAR YANITLAR

Posted in cmk avukatlığı sistemi,cmk müdafi,müdafi sorunu tarafından cmkavukatlari Ağustos 30, 2007
– İstanbul Barosu 5560 Sayılı Yasa görüşülürken ne yaptı?
Bize göre, zorunlu müdafilik sistemini geniş ölçüde yaralayan en temel faktör 5560 Sayılı Yasadır. Bu yasanın teklif ve tasarı aşamalarında iki kez görüşüldüğü evrelerin her ikisinde de İstanbul Barosu olarak ciddi bir mücadele verdik. Henüz TBMM Genel Kuruluna inmeden, Komisyon görüşmeleri aşamasında, akademisyenler tarafından hazırlanan bir metin ile meslektaşlarımızın hazırladığı ayrı bir metni tüm komisyon üyelerine gönderdik. Barolardan bu konuda farklı görüşler yansıtılmakta olduğunu haber aldığımız için, metinleri göndermekle yetinmeyip Komisyon Toplantısına Baromuzu temsilen görevlendirdiğimiz arkadaşımız vasıtasıyla itirazlarımızı sözlü olarak da dile getirdik. ( Her iki metni de CMK başlığı altında yayınladığımız kitapta tafsilatlı olarak yayınlayıp meslektaşlarımızın incelemesine sunduk)
Bütün bu itirazlarımıza rağmen tasarı aynen yasalaştı. Tek bir konuda bile itirazlar değerlendirilmedi.
– Uygulalan Eylem Kararı sonucunda hangi noktaya gelindi?
5560 Sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra iki sorunla karşılaşmıştık. Bunlardan birincisi, o tarih itibariyle 8 aydır ödenmeyen alacaklarımızdı. Yasa ile bu alacakların artık Adalet Bakanlığı tarafından ödeneceği öngörülmüştü. Ancak Bakanlıktan aldığımız bilgiye göre 5560 Sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 19.12.2006 tarihinde Bütçe Kanununun yasalaşmış bulunması nedeniyle Adalet Bakanlığı Bütçesine bu fasıldan ödenek konulmadığı bildirilerek, sözkonusu ödemelerin yapılabilmesi için yeni bir yasa çıkması gerektiği bildirildi. Bu nedenle Gelir Vergisi Kanununda değişiklik öngören kanuna bir geçici madde ekleneceği bildirilerek, ödemelerin ancak bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacağı belirtildi.
Diğer taraftan alacaklarımız kadar belki de ondan da önemli olarak gelişen bir süreç ise, alacaklarımızın “sarf belgesi” karşılığı ödenmesini öngören Yönetmelik idi.
Bir taraftan alacaklarımızın ödenmesi, bilinmeyen bir geleceğe doğru ertelenirken, diğer taraftan da avukatın bağımsızlığını anlamsız kılan bir girişim ile karşı karşıya kalmıştık.
23 Şubat günü, bu koşullarda “Sürekli Eylem” çağrısı yaparak bir dizi girişim içinde olduk. O gün Adliye önündeki basın açıklamasını takiben, sorunu kamuoyuyla paylaşmak için çeşitli medya temsilcileriyle görüştük. Gerek TBMM Başkanlığı ve gerekse Adalet Bakanlığı nezdinde yüzlerce elektronik posta ile sorunumuzu ilettik. Mart ayı içinde alacaklarımızın ödenmesi ile ilgili yasanın çıkması gerektiğini, aksi taktirde TBMM’nin Nisan ayında Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenmesi nedeniyle, yasanın kadük olacağını belirterek işin aciliyetini anlattık.
On gün sonra, istediğimiz yasa çıktı. Ancak aynı gün, “sarf belgesini” yürürlüğe koyan Yönetmelik de Resmi Gazetede yayınlandı. Öylece, alacaklarımızın ödenmesi sağlanırsa, ya da onun yolu açılırsa, bağımsızlıktan ödün verebilirmişiz gibi bir tavır sergilenmekteydi. İstanbul Barosu olarak hemen anılan Yönetmeliğin iptali amacıyla Danıştay’da dava açtık. Pek çok Baronun da açtığı davalar, bizim davamız ile birleşti. Aynı davada Yönetmeliğin mesnedi olan 5560 Sayılı Yasanın Anayasaya aykırılığını da iddia ettik.
Bu gelişmeler üzerine 06.03.2007 günü tüm Baro Başkanları Ankara’da toplanarak, “sarf belgesi” düzenlenmesine ilişkin uygulamaya tepki göstermek ve alacaklarımızın ödenmesi için yasa gereğince çıkarılması gereken Yönetmeliğin “ivedilikle” çıkarılması için “görevlendirmenin durdurulması” kararı alındı. Tüm Barolar 09.03.2007 ve 12.03.2007 tarihlerinde görevlendirmeyi durdurdular. Bu arada Bakanlık nezdinde görüşmeler devam ettirildi. Sonunda, Yönetmelik çıktı. Sarf belgesini kaldıran yönetmelik değişikliği taslağı Baromuza gönderildi. Bu gelişmeler üzerine görevlendirmeler yeniden başlatıldı.
Süreç dikkatle izlenirse, İstanbul Barosu tarafından başlatılan eylemlilik süreci ile ateşlenen ve ivme kazanarak Türkiye”de yaygınlaşan anlayış, sonunda “planlanan” pek çok tasarımı bozmuştur. Bu nedenle eylemlilik süreci,”kısmen başarı” ile tamamlanmıştır.
– Şimdi sarf belgesi tamamen kalktı mı?
Evet ! 02.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren Yönetmelik ile öngörülen “sarf belgesi” uygulaması, 21.05.2007 tarihinde tümüyle yürürlükten kaldırıldı. Bu tarih itibariyle yürürlüğe giren değişiklikle ilgili yeni Yönetmelik, artık sarf belgesi öngörmüyor.
Bu yönetmeliğin yürürlük maddesi itibariyle 02.03.2007 tarihi ile 21.05.2007 tarihleri arasındaki alacaklarımızın sarf belgesi karşılığı ödeneceği şeklinde bir yorum yapılabilmesi olası ise de, Cumhuriyet Başsavcıları ile yaptığımız toplantıda alınan karar gereğince, artık sarf belgesi düzenlenmeyecektir.
– Önce, avukatların 19 Aralık 2006 öncesi alacakları ile ilgili Yönetmelik üzerinde konuşalım. Sarf belgesi kalkınca ne oldu?
Bu soru ilk bakışta haklı bir cevabı da içinde taşıyor. Ama doğruyu bulmak için kısa bir bilgi vermemiz gerek.
Adalet Bakanlığının adliye çevrelerinde yaptığı ödemelerin ita amiri Başsavcılıklardır. 5560 Sayılı Yasa ödeme sistemini Adalet Bakanlığı bütçesine bağlayınca, bu ödemelerin ita amirleri de Başsavcılıklar oldu. Biz bu nedenlerle de 5560 Sayılı Yasaya muhalefet etmiştik.
Ancak Savcılıkların “ita amirliğ”nin kaynağı olan “inceleme” yetkisini asgariye indirecek düzenlemeler üzerinde kafa yormaya başladık. Bizim alacaklarımız esas itibariyle iki kalemden oluşmaktaydı. Birinci kalemi teşkil eden ücretler zaten tarife gereğince ödenmekte olduğundan, bunun incelenmesinde bir ihtilaf sözkonusu olamazdı. Sorun, masraflarla ilgili olabilirdi. Bu nedenle, masraflar konusunda özel bir hassasiyet gösterdik.
Yönetmeliğin ilk metnini inceleyenler, masraf olarak gösterilen kısmın, fatura veya gider pusulası ile ödenmesi esasını getirmekte olduğunu bilirler. Adalet Bakanlığı ile yaptığımız görüşmeler sonucunda, Yönetmeliğin ilgili maddesine, geçmiş uygulamamızı örnek göstererek “rayice uygun yazılı beyan” ibaresinin eklenmesini sağladık. Önceki uygulamada da Barolar olarak, meslektaşlarımızdan aldığımız “beyana” göre ödeme yapmaktaydık. Böylece gösterilen masrafın “şekli” ile ilgili mutabakat sağlamış olduk. Daha sonra sorun, bizim gösterdiğimiz masrafların “miktarı” ile ilgili mutabakat sağlamaya yöneldi. Özellikle de bu miktarın her kentte ayrı olacağı nazara alınırsa, bizdeki tutarların “hakca” olduğunu anlatmamız gerekiyordu.
Aslında bu zor olmadı. Çünkü, “hakca” olup olmadığına bakılacak ise, bu masraflar da, aldığımız ücretler de “hakça” değildi ama bizim aleyhimize oluşan bir haksızlık içermekteydi. Gerek, İstanbul’da C.Başsavcıları ile yaptığımız görüşmede ,gerekse Ankara’da Bakanlık yetkilileri ile yaptığımız görüşmelerde, bu miktarların “kabul edilebilirliği” üzerinde mutabakat oluşturduk.
Bu nedenle, Başsavcılıkların “ita amirliğinin” kaynağını teşkil eden “inceleme” yetkisinin alanını daraltarak, bu “amirliğin” Baro üzerinde oluşturacağı etkileri ortadan kaldırmış olduk. Şimdi artık Baro üzerinde bir “ita amirliğinden” söz edilebilmesinin haklı gerekçeleri yoktur.
– Bu Yönetmelik üzerinde başka ne gibi değişiklikler yapılması sağlandı ?
“Rayice uygun yazılı beyan esasının getirmiştik. Bundan başka, ilk taslağı inceleyenler, sigortalı çalışan avukatlarla ilgili olarak, pek çok meslektaşımızı ilgilendiren makbuz sorununa yönetmelikte yer verilmediğini bilirler. Bu maddenin de metne girmesini sağladık.
Çok uğraşmamıza karşın Yönetmelikteki “tasdik” zorunluluğuna bir açıklık getirememiştik. Avukatların 1136 Sayılı Yasanın 56. maddesi gereğince kullandıkları tasdik yetkisinin bu alanda da uygulanmasını Maliye kabul etmedi. Gerekçe olarak avukatın bu yetkisinin “aslı kendisinde olan belgeler için” geçerli olduğu belirtilmişti. Uygulama safhasında Baro Başkanımızın Adalet Bakanı ile yaptığı görüşme sonucunda bunu aştık Ama başka asıl sorunları uygulama aşamasında yaşadık.
– Ne oldu uygulamada ?
Uygulama başladığında her Başsavcılıktan itirazlar geldi. Önce masraflara itiraz edildi. Sistemin işleyişinde mükerrerliğe olanak verip vermediğinden, soruşturma aşamasındaki ücret bölüşümlerine kadar varan pek çok sorunla karşılaştık. İstanbul’daki tüm C. Başsavcılarının yaptığı toplantıda onların “ita amiri” olmalarından kaynaklanan haklı istifhamlarını giderdik. Ardından Defterdarlık nezdinde girişimlerde bulunduk. Tüm Mal Müdürlerinin 27.06.2007 tarihli toplantısından önce İstanbul Defterdarı ve Defterdar Yardımcısı ile yaptığımız toplantılarda onlara sistemi anlattık.
Bu arada ödemenin gecikmesinin KDV açısından doğuracağı sorunlara dikkat çektik. 15 ay sonra yapılan ödemelerin,üstelik de faizsiz olarak yapılmasından sonra, izleyen ayın 26’sına kadar yapılmaması halinde, faizli bir KDV borcu ile karşılaşacağımız vurgulanarak, işin “ivedi” boyutunu anlatmaya çalıştık. Buna rağmen ödemelerin bir kısmı bu tarihi aştı. 15 ay boyunca ceplerinden yaptıkları harcamalar ile görevlerinin gereğini yerine getiren meslektaşlarımızın – az de olsa- bir kısmı bir de ceplerinden KDV ödemek zorunda kaldılar.
Bu arada, Maliye Bakanlığının Mal Müdürlüklerine gönderdiği bir Tahsilat Genelgesi ile karşılaştık. Bu Genelge, Mal Müdürlüklerinden 5.000.- YTL’lik tutarı aşan alacaklar için, vergi sorgulaması esası getirmekte idi. Dolayısıyla, meslektaşlarımızın vergi borcu olanları bu Genelgeyle karşılaştıkları için, bir kısım ödemeleri bu borçlara mahsup edildi. Genelgeyi incelediğimizde, Mal Müdürlüklerine sorumluluk yükleyen bir içeriğinin bulunduğunu gördük. Esas itibariyle, alacakların Barolar tarafından ödendiği dönemde de Vergi Dairelerinden Baroya bu türden evraklar geldiğinde, resmi veya özel kuruluşlardan ve şahıslardan 89/1 geldiğinde, biz de kesinti yaparak ilgili yerlere ödemekte idik. Dolayısıyla bu noktada bir müdahalemiz olamadı. Ama 15 aylık alacağımızı “mevzuat hazretlerinin devleti koruyan yaklaşımı nedeniyle” ancak 15 ay sonra faizsiz olarak tahsil ederken, şimdi sürekli faiz işletilen bir sistemde alacaklarımızın mahsup edilmesi, gerçekten nasıl bir düzenleme ile karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya yetiyordu. Onun için mücadele bitmemeli diyoruz.
– Bu arada ciddi bir karmaşa da yaşandı.
Bu süreçte Baro olarak yaptığımız işi şöyle de anlatabiliriz : 15 aylık ödemeleri içeren ve meslektaşlarımızın daha önce Baroya teslim ettikleri 2.500.000 adet evrak arasında 1.500.000 adet evrakı bulup, onlardan yeni Yönetmeliğin istediği 3.000.000 evrak oluşturarak Başsavcılıklara teslim ediyoruz. İstanbul’daki yaklaşık 3.900 avukatın takribi 25 trilyonlira tutan alacağını tahsil etmeye uğraşmaktayız. Bugün itibariyle bu boyuttaki bir işin % 80’lik kısmını tamamlamış durumdayız.
İlk 8 günlük uygulamada yetersiz bir alanda meslektaşlarımız çok ciddi sıkıntılar yaşadılar. Bu nedenle onlara bir özür borcumuz var. Ama 8 gün sonra “randevulu sisteme” dönerek, mekan sorununu da çözerek en az yakınma ile sorunu çözümledik. Şimdi az da olsa, bir kısım evrakların bulunamamasından kaynaklanan sorunlarımız var ki, bahsettiğim evrak yoğunluğunun azalmasını takiben bu sorunlarımızı da aşmaktayız.
– Bu paralar neden Bakanlık Bütçesinden ödeniyor da, eskisi gibi Barolara verilmiyor.?
5560 Sayılı yasa çıkmadan önce, zorunlu müdafilik ücretleri harçlarla, adli para cezalarının oluşturduğu bir fasıldan verilen % 15’lik kısımdan karşılanmakta idi. Haziran 2005’de kapsam genişlediğinde, bu tutarın yetmeyeceği uyarısında bulunulmasına rağmen bu uyarı dikkate alınmadı. 2006 yılında, 2007 yılının ödenekleri bitti. Bakanlık, bu tutarın yükselmesi üzerine, iki çözüm üretti. Birincisi, kapsamı daraltarak daha az ödeme yapmayı sağlamak, ikicisi de ödenek yokluğundan şikayet edilmemesi için bunu Bütçeye bağlamak.
Dikkat ederseniz yine 5560 Sayılı Yasaya geldik. Onun için bu çerçevedeki mücadelemizi durmadan öne çıkarmaya çalışıyorum. Bakanlığın bu uygulaması, “zorunlu müdafilik” sistemine “felsefi” olarak sahip çıkılmadığının bir göstergesidir. Bu sisteme ilişkin bir “inanç” ve “bilinç” geliştirilmedikçe, bu sistem “para öğüten” bir yaklaşım olarak görüldükçe, çözümler de bu çerçeve içinde araştırıldı.
5560 Sayılı Yasa ile ödemelerin bütçeye bağlanması karşısında, artık ödemelerin Barolara yapılması olanaksız hale gelmiş oldu. Çünkü 5018 Sayılı Yasa bu türden ödemelerin yapılmasına ve kontrolüne ilişkin esasları açıkça ortaya koymaktaydı.
Biz, yaşadığımız tarihlerdeki TBMM gündemlerini, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle bu gündemin biçimlenmesini izleyerek, bu dönemde stratejimizi yasa değişikliği istemlerine bağlasaydık, bundan hiçbir sonuç alamayacağımızı biliyorduk. O nedenle asıl mücadelemizi, ödemelerin temini ile avukatların bağımsızlığını tehdit eden unsurlar üzerine oturttuk. Bunu da “talep ettiğimiz zaman diliminde” elde ettik. Bu yaklaşımımız, 5560 değişikliği konusunda asla geri adım atacağımız anlamını taşımaz. Bununla ilgili projelerimizi ve düşüncelerimizi ayrıca anlatırız.
Bizim açımızdan paranın ödeme şeklinden çok ne zaman ödeneceği önem kazanmaktaydı. Paraların barolar vasıtasıyla ödenmesinin, bizim açımızdan önemli olduğunu biliyorduk ama, 5560 Sayılı Yasa bu olanağı vermiyordu. Kaldı ki, bazı Baroların uygulamaları gibi, CMK ücretlerinden “Baro kesintisi” adı altında bir kesinti yapmadığımız veya bu ücretlerden Baro Aidatı kadar tutarları mahsup etmediğimiz ve anılan tutarları CMK dışında harcamadığımız için de, hak edilen bedelin doğrudan Avukata ödenmesi yasanın da zorunluluğu karşısında- kaçınılmaz oldu. Şimdi bunları bir paket halinde önümüzdeki mücadelenin parçaları olarak öngörüyoruz.
– Bunlara en son geliriz. Şimdi 19 Aralık 2006 sonrasına gelelim.
Buradaki temel sorun da masraflar” 5560 Sayılı Yasa masraf olarak “yol” dışında bir kalemi kapsamıyor. (Bu yasayı neresinden tutacaksınız ki?) Yasaya uygun Yönetmelik yapma zorunluluğu, Yönetmelikte bu kalem dışında bir masraf yazılmasını engelliyor. Oysa 19 Aralık öncesine ilişkin Yönetmelik “görevin gerektirdiği masraflardan” söz etmekte idi. Bakanlık yetkilileri bu konunun “atlandığını” kabul ediyorlar. Oysa, yasaya ilişkin itirazlarımızı içeren metinler içinde bunları açıklamıştık. Bize bu yaklaşım, elde edceğimiz paradan da öte bir başka yaklaşımı hatırlatıyor. Aslında, zorunlu müdafilik görevi yapan avukata yol dışında bir masraf ödememekle Onna “boşver dosyanın fotokopisini çekmeyi” demek anlamına geliyor. Yani bu müdafiliği “şekli” olarak yapmayı öneriyor bu yasa ”Bu çok acı bir durum”
Bir başka durum masrafın tanımı ile ilgili? Yönetmelik, bu tanımlamayı yaparken Harcırah Kanununa atıfta bulunuyor. Oysa Harcırah Kanunu, zorunlu müdafilik görevinin yerine getirilmesi için yapılan uygulama ile hiçbir benzerlik göstermiyor. “Mutad yol vasıtası” olarak belirlenen araç aslında Memurun kent dışına çıkarken kullanacağı vasıtayı ifade ediyor.
Bu hususların açıklığa kavuşturulması bağlamında, Baro Başkanımızın Adalet Bakanı ile yaptığı görüşmeyi takiben, Bakanlık nezdinde yeknesaklık sağlanması bağlamında görüşmeler sürüyor. Uygulama başladığında yeni sorunlarla karşılaşmamak için, bu görüşmelerin sonuçlanması gerekiyor. Biz de, adli yılın açılışından itibaren bu ödemelerin de yapılabilmesini sağlayacak noktaya geleceğimizi umuyoruz. O aşamada meslektaşlarımızı makbuz kesmek üzere, Baroya çağıran bir duyuru yapacağız.
– Bu anlamda bir hak kaybı ile karşı karşıyayız.
Evet. Bu hak kaybının ilk yapılacak tarife düzenlemesinde giderileceğine ilişkin Bakanlık yetkililerinden söz aldık. Ama bu alandaki sorunu başka türlü çözmeyi planlamalıyız.
– Nasıl ?
Bizim önümüzdeki gelecek için temel yaklaşımımız bu ücret tarifesinin kaldırılması olmalıdır. Bu tarifedeki tutarların yükseltilmesinin çözüm olarak sunulmasına rıza göstermemeliyiz.
Aslında işin içinde trajikomik bir yan var. Bir avukat, Asgari Ücret Tarifesinin altında bir ücret alarak iş yaparsa Baro Yönetimi O Avukat için Disiplin Soruşturması açıyor. Ama aynı Baro Yönetimi, Asgari Ücret Tarifesinin daha altında bir ücreti öngören zorunlu müdafilik gibi bir görevlendirmeyi de yapıyor. Buna son verilmelidir. Bu dönem olmasa da izleyen dönemde Asgari Ücret Tarifesinin altında bir tutarla bu görevin yerine getirilmesinin “garabeti” anlatılarak, ücretin zamlanması için değil, CMK tarifesinin kaldırılması ve onun yerini Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin alması sağlanmalıdır.
Bir başka temel mücadele alanını 5560 Sayılı Yasa oluşturulmalıdır. Bu yasanın kapsamının daraltılması suretiyle 1992 koşullarının bile gerisine düşmesine olumlu bakamayız. Böyle bir düşünce, sistemin felsefesinin özümsenmediğini anlatan bir bakış açısıdır. Zorunlu müdafilik, savunmanın yargı içinde pekişmesi açısından son derece de önemli bir müessesedir. Diğer yandan bireyin adil yargılanmasının teminatı konumundadır. Zorunlu müdafilik, adalete erişimin somut vasıtasıdır.
Bugün ülkemizde 10 yıl öncesine göre daha az işkence ve kötü muamele konuşulmakta ise, bu sonucun gerçek mimarları zorunlu müdafilik hizmeti gören avukatlardır. Bu noktaya gelmemizde, polisin de savcının da katkısı olabilir. Ama işin özünde onlarınki nihayet bir katkıdır. Oysa gelinen nokta avukatlar sayesinde oluşmuştur. Bu anlamda hiç de tevazu göstermeden onurla, kıvançla bunu saptayabiliriz. Bu o kadar böyledir ki, şimdi 5560 Sayılı Yasanın yürürlüğe girmesini takiben, kapsam daraltılınca meslektaşlarımızdan, işkence ve kötü muamele ile ilgili duyumları almaya başladık. Sadece bu sonuç bile, başardıklarımızın boyutunu anlamaya ve anlatmaya yeterlidir.
İstanbul Barosu olarak, zorunlu müdafiliğin felsefi boyutu ile ilgili olarak, sadece bizim yönetimimizin değil, bizden önceki yönetimlerin de taşıdıkları duyarlılıkları aynen sürdüreceğiz. Kapsam daraltılması ile ortak olmadan, bu sistemin “savunma” mesleğine olan katkısını ve adalete erişimdeki önemini görerek ve göstererek çalışacağız.
– Siz bugünkü konumuyla sistemin işleyişinden memnun musunuz?
Bu dönem göreve başlarken sistemin içinde mevcut olan pek çok sorunu çözümlemek amacıyla bir dizi çalışma içine girmiştik. Çok temel sorunlarımız vardı. Hizmetin verimliliği ve kalitesi gündemdeydi. Soruna duyarlı olan arkadaşlarımızın bu alanda çözüm arayışları vardı. Bu nedenle bir yandan sicil oluşturulması bağlamında eğitim yaparken diğer yandan da görev yapanların eğitimi için arayışları konuşmaktaydık.
Sorumlular Kurulu yeniden toplanmıştı. Zorunlu olmasını düşündüğümüz Bölge Toplantılarına dönüşü ele almıştık. Bu toplantılarda “CMK kültürünü” özümsemiş arkadaşlarımızın meslektaşlarımıza katkılarının boyutlarını önemsemiş ve planlamıştık. Bu arada Sorumlular Kurulu kararı ile, zorunlu olmasa da bölgelerde ilk toplantılarımızı yapmıştık.
Ama 5560 Sayılı Yasa ve 3 ayrı Yönetmelik, sistemin üzerine bomba gibi düştü. Öte yandan alacaklarımızın tahsilatını sağlayacak yasanın TBMM gündeminde kadük olması ihtimalini çok güçlü tutan bir zaman dilimine gelmiştik. Bir anda tüm gücümüzü bu konulara ayırdık.
Öyle sanıyorum ki, 2007/ Eylül ayı itibariyle, yeni adli yıla girerken 19.12.2006 öncesi alacak sorunlarımızın çok büyük bir bölümü sonuçlandırılmış olacak. Yeni bir döneme de girmiş olacağız. Bu yeni döneme yeni anlayışlarla girmeyi planlıyoruz. CMK sistemini, merkez olarak örgütleyip, bir demokratik katılım mekanizması olarak yöneteceğiz. Öte yandan, zorunlu bölge toplantılarına başlayıp, sicilimizi daha bir rafine kıldıktan sonra, daha verimli çalışma olanaklarını araştırarak, seminer ve eğitim programlarına başlayacak hale getireceğiz. Kısaca, 5560 Sayılı Yasa ile çökertilen sistemi ayağa kaldırdıktan sonra, onun felsefi anlamına yansıyan ve yakışan bir tarzda yönetmeyi planlıyoruz. Önümüzdeki dönem bunun ilk izlerini görüp göstereceğiz. Pek çok sorunu aştık ama ne yazık ki aşınarak aştık. Şimdi geriye giden kazanımlarımızı yeniden elde edebilmenin mücadele motivasyonunu tüm meslektaşlarımız ile birlikte oluşturmak kararındayız.